17 Mart 2010 Çarşamba

Büyük Yazar Başlığı


Uzun zamandır yazmıyorum, doğrudur. Ama her büyük yazarın yazın hayatının bir döneminde bir duraklama, devr-i fetret yaşanmaz mı, and I am no exception. :smiley) Derslerin yoğunluğuydu, yaprak sarmalarıydı, (I just love domestic life; evim, kurabiyelerim- obviously I am no Sylvia Plath), bahar yorgunluğuydu derken günler geçiverdi. Bahar geldi evet, çoğu insan Mart'ı bahardan saymaz, ama ben ağaçlarda o küçük beyaz çiçeklerden birkaç tane görmüş olsam dahî anında bed'-i bahâr, neş'e-i hayât ilan ederim. Zeyd ile ilk baharımızın ilk yürüyüşüne çıktık, bu yazıyı haftaya yazıyor olsaydım Maşukiye anılarımızdan da bahsedebilirdim belki, kim bilir? (mesaj ileti raporu) ;)

Let's see, son zamanlarda hayatımızda neler olmuşş..?. -sevgiligünlük ıvırzıvırı yazmaya niyetlenmemiş olsaydım bu fetret devri çok uzayacağa benzerdi, o yüzden here i am, talking of ıvır 'n' zıvır, ice-breaking. Baharla birlikte evimizdeki çiçekler de coştular evet, bir güzellerki; cüzdanından sevdiklerinin resmini çıkaran insan edasıyla resimlerini de ekleyivereyim de hem olur da sulamayı filan unutup katl edersem nazar değdirdiler derim. :Cin smiley)










Dersler yoğun, pek çok şey okuyoruz. Çehov, Ibsen, Brecht; drama genelde. Roman da var, Joseph Conrad'ın Heart of Darkness'ını bitirdik. Tüm bunları sindirmek, üstünde düşünmek için zamana ihtiyacım var, o kadar hızlı gidiyoruz ki: tamam, blogumuza yazmayışım için yeterli mazeret/bahane sundum herhalde. Bundan sonra bukadar uzatmayacağım merak etmeyin, kısaca BYT derim siz büyükyazartribini anlarsınız. )

Karanlığın Yüreği ilginç bir kitap; imgeler, sembollerle dolu. Karanlık: bilinmezlik, Afrika kıtası, zenciler, gizem, korku. Kitabın kahramanı Marlow Thames'te gelgiti beklerken zaman geçirmek için gemi kaptanı olarak karanlığın yüreğine, Afrika'nın merkezine Kongo nehri boyunca yaptığı yolculuğu anlatıyor gemici arkadaşlarına, olay bundan ibaret bir nevî frame tale yani. Kongo demişken, kitapta bir defa bile Kongo'nun adı geçmiyor, halbuki Thames'i, Londra'yı vesaire ayrıntılı anlatıyor, Conrad bunu kasıtlı yapmış olmalı, orası karanlık, örtülü ve bilinmeyen, burası olmayan yer diyor bir nevî. Hm. Anyway, kitabın konusu Avrupa sömürgeciliğinin uygarlık maskesi altındaki korkunç yüzü, bu maskenin unveil edilişi. Biraz fildişi uğruna cinayetler işleniyor, medeni olduğunu iddia etmekle kalmayıp medenileştirmeyi de misyon edinen açgözlülerin bizzat kendileri yamyamlara, kendi algılarındaki 'yamyam'lara dönüşüyorlar. Aklıma Bakara 11 geldi: "Kendilerine 'yeryüzünde fesad çıkarmayın' denildiğinde, 'biz ancak ıslah edicileriz' derler".
Murat Belge Fransız Devrimi ve sonrasındaki döneme özgürlük, eşitlik, kardeşlik kavramlarının damgasını vurduğunu söyleyedurur. Devrimle bu kavramların savunuculuğunu yapan Avrupa uygarlığı sömürdüğü ülkelerin özgürlüğünü, kardeşliğini, eşitliğini pekâla yok saydı. Conrad Karanlığın Yüreği ile Afrika'nın derinliklerinin bilinmezliğini kastetmiyordu belki, insanın yüreğinin karasını kötülüğünü kastediyordu. Pırasa!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

.