10 Eylül 2012 Pazartesi

Not

"Yazmadığınıza bakılırsa iyi olmalısınız. Bizler çoğunlukla iyi olduğumuz zaman susarız."

Franz Kafka , Milena'ya Mektuplar

2 Mayıs 2012 Çarşamba

mekan


allahı daha çok zikretmeye vesile olur diye dua edelim. okuyanlardan da amin demelerini bekleyelim. dünyada mekan ahirette iman gibi gayetle materyalist cümlelere vardırmayacağım işi. hem belki de o
cümlenin doğrusu dü
nyada iman ahirette mekan şeklinde olmalı. 
bu haftasonu ziyaret eyledik bu güzelim mekana, üzerinde çilekler yedik, oturduk muhabbet de ettik. hayırlı olsun, allah bereketlendirsin...

20 Nisan 2012 Cuma

En Sahih, En Makbul, En Muteber


İslam'ın Kuran-ı Kerim'den sonra en makbul, en muteber kaynak kitabını okumuş olmak istemez misiniz? Üstelik hadis ilmine aşık bir hoca eşliğinde? Safa Vakfı'nda cuma akşamları saat 20.00 da Sahih-i Buhari dersleri var. Biz Kitabu's-salât'i yarıladık bile, hemen kaleminizi kapıp gelin. Mesela geçen hafta neler öğrendik: İşlediğimiz 'bab'lar genelde yolculukta namaz ve namazın cem' edilmesi konularını içeriyordu.
-Urve (r.a.)'in Hz Aişe'nin yeğeni olduğu ve teyzesinden hadis rivayet ettigini gördük. (Urve, Katade gibi isimlere birkaç Buhari dersinden sonra aşina oluyorsunuz)
-Namazın aslında kök kısmının 2 rekat olduğunu bilmiyordum, geçen hafta öğrendim. Namaz ilk farz kılındığı zaman iki rekat olarak farz kılınmış. Yolculuk namazında da sadece bu kök kısmı kılınıyor.
-Fıkhi açıdan da sefer namazına ucundan dokunup disiplinlerarasi bir ders yaptık.



-Hz. Osman ve Hz Aişe gibi yolculukta da namazı dört rekat kılan sahabeler bulunsa da asıl uygulama 2 rekat şeklinde, ve sünnetler de kılınamayabiliyor. Halil İbrahim Hoca'nın pek hoş anektodlarından birini anlatırken söylediği gibi "yolculukta sünneti terketme sünnetini yapıyoruz":)
-1092. ve sonrasındaki hadisler de (Evet okadar okuduk, geriye kaldı yaklaşık 7 bin hadis;) cem' yani namazların birleştirilmesi ile ilgiliydi. Halil İbrahim Hoca buna pek sıcak bakmıyor, gerekçe olarak da söyle diyor: "Cem' konusunda mezhep ihtilafı var, lakin "essalatu livaktiha" namaz vaktinde kılınır hadisiyle ilgili hiçbir ihtilaf yok, o halde hangisini yapacağımız belli":) Ve yine tatlı anektodlarindan birisinde yolculuk esnasında arkadaşı öğle ve ikindiyi cem' edelim dediğinde, kahvaltıyla öğle yemeğini cem' etmedik, ikisinde de mola verip durduk o halde namazları cem' etmekten de bahsedemeyiz diyor:)
-Böyle tatlı bir dersti iste. Herhangi sıradan bir durumda peygamberimiz nasıl davranır, ne kadar basit hareketler de olsa, nasıl saf tutar, nasıl abdest alır, gece namazında neler yapar, yolda nasıl yürür, mescidde şöyle bir durumda ne yapmış gibi şeylere, çeşitli konularda satır aralarında o kadar cçk rastlıyoruz ki gercekten Siyer kitaplarindaki artık klişelesmis hikayelerdense bu ayrıntılar benim gözümde çok daha net bir 'peygamberim' imgesi oluşturuyor.



-Başrolde peygamber olunca ona en yakın olanlar da o kadar değerli oluyorlar tabiki. İmam Buhari özellikle altın nesil sahabelere torpil geçmiş, seneddeki ravilerden birinin eğer babası da sahabiyse (mesela Abdullah bin Ömer) ozaman "Radıyallahu anhuma" deyip ikisine de dua ettiriyor okuyucularına.
Eh, o halde, Cuma günü derste görüşmek üzere;)

15 Mart 2012 Perşembe

I am Sher-locked!



Bordo okuduklarından bahsediyor, ben de izlediklerimden bahsedeyim bari:p Pleasure reading-keyif için okuma yapamıyorum, bknz. edebiyat bölümü, ama bu da okuduklarımdan keyif almıyorum anlamına gelmiyor tabiki. Jane Austen: Later Works dersini almakla isabet etmişim, çok eğleniyorum. Kitabımı bitirdiğimde Mansfield Park'la ilgili bişeyler yazarım elbet, kitabı sizin için mahvetmekten büyük bit keyif alacağıma eminim- zaten okumayacaktiniz:p

Neleri severek izliyorum, kesinlikle Sherlock diyorum! Dedektif/polisiye dizilerini seven birisi olarak (Monk favorimizdir, bir tutam da olsa genre i uyduğu için Psych a bile katlanıyorum) Sherlock'a bayıldım diyebilirim. Hikaye aynı, karakterler aynı, mekan aynı Baker Steeet 221/B, zaman farklı. Modern dünyada Sherlock Holmes bir consulting dedective, Dr. Watson onun ev arkadaşı. Watson blog yazıyor ve böylece Holmes da dünya çapında fenomen oluyor. Peki Holmes'la ozdeşleşmiş o meşhur checkered pattern, deerstalker şapkasını modern bir Londoner kullanır mı? O da şöyle oluyor, bir suç mahalinden çıkarken hayranlar&gazetecilerin kapıda yigildigi haberini alıyorlar ve güya kamuflaj adına çıkışa yakın portmantodan birer şapka kapıyorlar, SH de tüm medyada o meşhur sapkasiyla yer almış oluyor. Hoş:) Irene Adler fln tamamen modernize edilmiş, her bölümü zevkle izliyorum, ve delice tavsiye ediyorum. 4 dk'lık şu video size fikir verecektir, fondaki dizi müziğine dikkat, insanın gri hücrelerini harekete geçirmiyor mu?-Poirot'ya selam olsun-:





Fantastic, indeed. Bunun üzerine The Mentalist falan filan yavan kalmaz mı, sorarım size. Şu ingilizlerin bir sezon 3-5 bölüm anlayışına gıcık olmamak elde değil. Umarım en yakın zamanda üçüncü sezonu da çekerler.

29 Şubat 2012 Çarşamba

kırmısıdan nağme

kırmısı'nın gönderdiği nağme blogumuzu da şenlendirsin:


ilginç bir yapım; doğu batı ortaya karışık bir şey olmuş. öyle değil mi?

23 Şubat 2012 Perşembe

İstanbul elbette fetholunacaktı!

Uzun zaman sonra Bordo'yla sinemaya gitmeye karar verdik ve tercihimiz Fetih 1453'ten yana oldu. Filmin üzerine pek çok şey yazıldı, konuşuldu. Ben de detaylı bir eleştiri ya da övgü yazacak değilim, ki filmi izleyeli 4-5 gün oldu, hayal-meyal hatırlıyorum:p Aklımda kalanlar şunlar -spoiler içerebilir, dikkat!- :

Fatih Sultan Mehmet benim zihnimde tahta oturduğu ilk günden son güne kadar güçlü, kudretli bir padişahtır (çok daha yakışıklıdır, o konuya hiç girmeyeyim; film afişindeki resim hero dan çok villian-ish olmuş). Fakat filmde 12 yaşında tahta geçtiğinde başarısız olup indirildiği ve nisbeten daha olgun yaşında tahta çıktığında divan ve halkın onu hala o şekilde zayıf gördüğü üzerine fazlaca vurgu yapılmış. Olmuş mu? Olmuş. Böyle önemli şahsiyetlerin hayatlarının her döneminde cool olmayışları, zayıf noktaları da olduğu gerçeği hoşuma gidiyor (peygamberler hariç (!). Ki fetih sırasında otağındaki o hızla yaklaşan yenilgiyi kabul edemeyen, acil çözüm bulması gereken, saç-baş dağılmış hali bu yüzden hoşuma gitti. Neyseki gemileri karadan getirtiyor da -filmin climax i denilebilir- zafer geliyor.

Halil Paşa da ilginç bir karakter, iyi niyetli mi kötü niyetli mi anlamıyorsunuz. Evinde, içinde bulunduğu siyasi durumu ve kendisine atılan iftirayı eşiyle paylaşmasına çok şaşırdım. İşi gücü haremde saçlarını taramak olan değil gerçekten eşine destek olmak isteyen bir Osmanlı hanımı resmedildi. Belki de Emine Hanım yaşından kurtardı, ya da Halil Paşa'nın içten düşüncelerini paylaşabileceği tek yakın olarak o karakter bulundu, ama hoş oldu. Velhasıl halil Paşa tam da eşiyle bunları konuşurken gece vakti Sultan'ın kendisini çağırdığı haberini aldı. Eşine bunun tek anlamı olabilir dedi ve ölüme gittiğinden emin yola düştü. Tesadüftür, tam da o günün sabahı Jale Parla'yla Typologies of the Novel dersinde Dostoyevski'nin Budala'sını okuyorduk. Romanda "İsviçre'de bir adamın idamını seyrettim, son anında şöyleydi" ya da "son resminde bence öldürülmek üzere olan bir adamın yüzünü çizmelisin" gibi konular okadar sık tekrarlanıyorduki Dostoyevski'nin ölüm anına takıntılı olduğunu düşündük, Jale Hoca açıkladı: Dostoyevski devlet aleyhine komplo düzenlediği iddiasıyla 10 ay hapiste kaldıktan sonra tam kurşuna dizilmek üzereyken 8 tutuklu arkadaşı ile affedilmiş. Bu da onu çok etkilemiş (e yani) ve bir insanın öl(dürül)eceği anı bilmenin insanlık dışı, acımasızca olduğunu düşünüyormuş. Hepimiz öleceğiz ve bunu biliyoruz, ama nezaman oalcağını bilmemenin rahatlığı içerisinde hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayıp gidiyoruz. Fakat idam cezasında sadece Tanrı'nın elinde olması gereken güç devletin elinde oluyor, öldürülme zamanını/anını belirliyor. Bu da herşeyden daha korkunç. Halil Paşa ölüme doğru giderken aklımdan bunlar geçiyordu. Fakat 2. Mehmet onu öldürtmedi hatta bir konuda fikrini sordu. Seni öldürtebilirdim ama yapmıyorum demiş oldu ve tüm o Dostoyevki-moment ı yaşamış bir insan olarak Halil Paşa hayatının bağışlanmasına olan minnettarlığıyla daha vefakar daha bir iyi niyetli oldu. Bu da Fatih'in dehası tabiiki. Ama o kürklü kostümlere ne demeli? Bu kürk yelek modası da nereden geldi diyordum, atalarımızdanmış:p Bizans modası da metal-embellished kıyafetler, Alexander Mcqueen de onlardan ilham almış sanırım;) Doğu Roma İmparatoru kim dersiniz? Aşk-ı Memnu'nun kötü adamı. Üstüne kötü adam etiketi yapışan oyunculara çok acıyorum.

Filmde Bordo'yla eleştirdiğimiz ama üzerinde durmadığımız daha pekçok şey oldu. ama Ulubatlı Hasan kesinlikle sıkı bir eleştiriyi hakediyor! Elle tutulur hiçbir yanı yok. Ulubatlı Hasan hiç kimsenin tanımadığı hatta tam da bu yüzden, herhangi bir titrı özelliği olmadığı için geldiği yere atıf yapılarak Ulubatlı lakabını almş sıradan bir yeniçeri askeriydi. Neydi o filmde orda burda yarı çıplak gezen, askerleri küçük gören, arkada bir hamile kadın bırakan adam? Resmen filme bir aşk öğesi katabilmek için UH harcanmış. Ayrıca yönetmen double karakter yaratma olayıni biraz gözümüze gözümüze sokmuş. Justinien Hasan'ın Bizans'taki yansıması. (Biz ilk sahnelerde ikisini birbirine karıştırdık!) Aynı uzun saçlar, dar pantolon-çizme-yelek giymeler, çıplak kollar, aynı kızı sevmeler. O kızın Hasan'ı tercih etmesi de zaten onu galip taraf yapıyor, J ile düelloyu da o kazanıyor zaten.

Ya oturup başını, sonunu, ortasını; tüm ayrıntılarını bildiğimiz bir olayı heyecan içinde izledik. İşte bunu yapmayı başardıkları için Fetih 1453 ekibi tebrik edilebilir. Herkesin bildiği sahneler, "ya ben Konstantiniyye'yi alırım, ya o beni" gibi klasik sözler filme çok doğal bir şekilde yedirilmiş. Ben Fatih o sözü söylerken beyaz atının üstünde, şaha kalkmış, kılıcını ufka yöneltmiştir diye hayal ediyordum:) Filmde artık aklı fikri İstanbul olmuş Fatih konuyla ilgili karmaşık rüyalardan ter içinde uyanıyor ve bu sözü söylüyordu. Naturella:)

Filmin iyi yönleri var, kötü yönleri var ama ben yine de tüm artıların filmden, yönetmenden, müziklerinden (1mehter marşı bile duymadım:/), efektlerden, oyunculuklardan değil bizzat malzemenin kendisinden kaynaklandığını düşünüyorum. İstanbul'un fethinin kendisi heyecan, aksiyon dolu. Thumbs Up! (Not to the film but to Fatih Sultan Mehmet himself;)

19 Şubat 2012 Pazar

2008 Ekim'den hatıralar: "Okuma Yeri" .)


Facebook'ta açtığım "Okuma Yeri" adlı grubun açıklaması.
 kırmızı seni etkilemek için neler neler yapmışım .) :
"Rahman Rahim Allah adına. Oku. Yaratan Rabbin adına; O insanı sevgi ve alâka dan yarattı. Oku! Zira Rabbin sonsuz kerem sahibidir; O insana bilgiyi kalemle kaydetmeyi öğretti. O insana bilmediklerini öğretti...." (96/1-5)

* Üyeler; okudukları ve "bunu paylaşmalı" dedikleri materyalleri kendilerini etkileyen kısımlarına vurgu yaparak ve neden etki...lediğine değinerek diğer üyelerin de istifadesine sunar.

* Üyeler; belirli bir program dahilinde okuma programları düzenleyip isteklileriyle buluşması için bunu grupta duyurur.

* Farklı bakış açılarının biraradalığının ufuk açıcılığı umulur.

* Grup, üye sayısının çokluğu ile övünmez.

* Üyelerin sadece üye olarak kalmayıp katılımcı olmaları beklenir.

* Katılımcı olmayanların istifa haklarını kullanmaları güzeldir.

***

"In the name of Allah, the Beneficent, the Merciful! Read: In the name of thy Lord who createth.Createth man from a clot.Read: And thy Lord is the Most Bounteous.He Who taught (the use of) Pen.Taught man that which he knew not." (Quran 96/1-5)

* Members may post any materials they found important to discuss on the group wall.

* Members starts new reading programs and may announce it to find its participants.

* It's expected that facing different point of views widens horizons.

* Count of members for this group is not a thing to be proud of.

* Members are supposed to be a participant as well instead of being just a member.

* It's nice to leave the group if you will stay just a member.

Okuma ve izleme notları

Muhammed Esed'in Mekkeye Giden Yol'u kaç senedir kitaplığımda duruyordu. Üniversitede iken İstanbul'dan Erzurum'a, Erzurum'dan İstanbul'a kimbilir kaç defa taşımışımdır. Bu günlere nasipmiş kitabı elime aldım. Serviste sabahları okumak çok keyifli hakikaten. Her ne kadar 20 dk'yı geçmese de servis yolculuğu. Akşamları aynı şekilde, iş gündeminden bir anda sıyrılıp Muhammed Esed'in hayatına, arabistanın çöllerine gidiyor insan. Yazdıkları çok mühim şeyler. 26 yaşında müslüman olmuş. O zamana kadar batının göbeğinde yaşamış birisi. Batının hiç de dillendirilmeyen sorunlarından çokça bahsediyor. Benzer şekilde doğuda da artık belirginleşmeye başlamış problemlere değiniyor. Batının her şeyi bilim ile ilişkilendirip, bunu başaramadığı şeyleri inkara yönelen ve ahlaki hiç bir ölçü koymayan halinin neticeleriden bahsediyor. Doğuda ise din haline dönüşen geleneklerinin insanın, insan ruhunun dertlerine derman olmamaya başladığını söylüyor. Okunası bir kitap. Bunlardan çeliko'ya da bahsettim. Ve ona derman olur temennisi ile Malcolm X'i verdim. Fakat Mekkeye Giden Yol'u kaybettim, çantamın fermuarı arzalı olan bölümünden düşmüş. Tam da Arabistan Kralı Abzulaziz Muhammed'i kendisine karşı ayaklananların kimden silah desteği aldığını araştırması isteğini kabul edip can arkadaşı, yol arkadaşı Zeyd ile yola çıktığı kısmında kalmıştım. İnşallah en kısa zamanda kitabı edinip tamamlayacağım.

Şu an elimde ne var derseniz, Kemal Tahir'in Kurt Kanunu. TRT 1 önceki hafta dizi halinde yayımlamaya başladı. Önümüzdeki Salı 3. bölümü yayımlanacak. Meşhur İzmit suikastini anlatıyor, Mustafa Kemal'e karşı girişilen suikast. Ancak arka planı hiç temiz değil. Suikastin arka planı temiz mi olur diyeceksiniz, öyle değil işte. Devlet temizlemek istediği bir gruba önce suç işletiyor sonra yakalayıp imha ediyor gibi yorumlar var kitapta. Henüz yarılarındayım kitabın bakalım neler olacak. Kara Kemal kurtulabilecek mi hiç alakası olmayan bu işin içinden.


Ancak dayanamayıp internetten biraz araştırdım, Küçük Efendi yakalanmamış ancak intihar etmiş. 13 arkadaşı ise alelacele kurulan İstiklal Mahkemesi tarafından idam edilmiş. Terakkiperver Cumhuriyet fırkasının Cumhuriyet Halk Partisi'nden pek farklı olmadığını da öğreniyorum. Onlar da benzer, batı yanlısı. Al birini vur ötekine durumu yani. Fakat bahsettiğim gibi dikkat çekilen mevzu biraz farklı. Diziyi de izleyeceğim inş.

Hazır kitaplardan açılmışken bir kitap daha var, kırmızı ile birlikte okuduğumuz. İşi Vaktinden Çok Olanlar, Nurettin Yıldız'dan. Her akşam mavi uykuya geçer geçmez alıyoruz elimize. En son Hz Musa'yı okuduk, çekmediği dert kalmayan Musa'yı. Güzel gidiyor, en güzel kısmı kırmızı ile muhabbetimize vesile olması, güzel güzel anlatıyor, okuyor, ben dinliyorum .)

vesselam.

Mavi ortalığı darmadağın ettin, dur yerinde biraz. Artık rafları da indirmeye başladın aşağı. En son bir mum görmüştüm ağzında, yemedin değil mi?

14 Şubat 2012 Salı

mavikus artık özgür

mavikus bugün doğru düzgün bir şekilde emeklemeyi başardı. gözüne kestirdiği kabloya ulaşmak için feryadu figanının işe yaramadığını görünce iş başa düştü deyu kıvrana kıvrana, sürüne sürüne hareket etti ve hedefine ulaştı!
maşallah. allah yürüdüğü günleri de gösterin inş. )

12 Ocak 2012 Perşembe

fetih yeniden

kırmızım filmin 3dk'lik fragmanı da varmış. akşam izlediğimiz 47 sn'idi. fragmanı da hakkaten dediğin kadar var çok etkilendim ben de.
vizyona girer girmez mavi'den bir süreliğine ayrılıp gidelim inşallah. özlesin bizi biraz :)

6 Ocak 2012 Cuma

kırmızı "Eş"

"Bu Zamanın Sabrı" nda altını çizdiğim çok yer oldu, hepsi üzerinde uzun durulsa yeridir. Ancak bugün "Eş" ile ilgili konuya değinince hepsinin önüne geçti tabi.)

Yazar "Hoca Eşi" olmaktan bahsediyor, onun özelliklerini anlatıyor. Şöyle ki "Hoca eşi ya eşinin bütün emeklerinin ortağı olacak ve eşine yazılan her ecirden pay alacak, ya da eşinin ayağı altındaki engellerden bir olarak yaşayacaktır. Eşini Allah'a adanmış bir ömrün sahibi, yarın iftihar edilecek amellerin peşinde biri olarak görmesi, eşine karşı anlayışlı olmasını, elinden gelen her hususta einin destekçisi olmasını sağlayacaktır.

Bu onun eşine karşı eşlik görevinden çocuklarına karşı ortaya çıkabilecek eksikliklerde açığı kapatmaya kadar pek çok alanda görülebilir. Hatta eşinin moral kaynağı olması bile çok önemli bir husustur. Bu, o eş için bir tür alim olmak, dava adamı olmaktır. Hatta Hadice olmaktır. "Korma, Allah seni mahçup etmez.!" diyen bir eşten daha değerli bir destekçi olabilir mi? Böyle bir eş unutulmaz eştir. Onun adı tarihe mal edilmeye layıktır."

Eyvallah.
Çocuklara ilişkin yazıyı da abilal büyüyünce ekleriz.
Mübarek ailemiz inşallah.

5 Ocak 2012 Perşembe

lilyum, ikibioniki

ikibinonikiye alışmaya başladım.
beni duyuyor mu bilmiyorum; kırmızı'ya bol lilyumlu, mevlaya emanet olan günler diliyorum.
söz tenekeci'de:

herkesin uzağında, o ışıksız evlerde
kapı altından giren soğuk gibisin,
birden bire basar gibi boşluğa
kar üstünde yürümek zordur, bilirsin

çünkü onun altında sevgili yatar
gecikmiş özürler, silinmiş patikalar.

.